"Seni Görüyorum" Açılış Gecesi
Günnur Özsoy Katalogları Hazır!!
OYUNA DAVET
Malzemede boşluk yaratmaktan ziyade, boşluğa kütleyle müdahale ediyor Günnur Özsoy. Bir tür uzam oyunu onunki! Pürüzsüz, parlak yüzeyli, kıpkırmızı kütleler yerçekimini altüst edercesine havada uçuşuyorlar. İrili ufaklılar. Rengarenk bir dünyanın imgeleri gibi her biri.
Biçimsel ve konumlanışsal varlıklarıyla kendilerini hemen fark ettiren bu heykeller, fark ettiklerini de hissettiriyorlar. Bir yandan görünürken, diğer yandan “seni görüyorum” diyorlar.
Bir nesne nasıl görür peki? Bir nesne nasıl söz söyler? O nesneyle temas edenler, onun aurasına dahil olabiliyorlarsa eğer, nesne bir bakıma yaşıyor demektir; varlığını hissettiriyor, yaşamda yer buluyordur. Sanat nesnesi için ise bu biraz daha zor olabiliyor kimi zaman. Hayatımızda olması zorunlu olmayan sanat nesnelerinin, başka herhangi bir nesneye göre hayata dahil olması daha karmaşık bir sürecin sonucunda gerçekleşebiliyor. Ama Günnur Özsoy heykeli kolaylıkla giriyor dünyalarımıza.
Bu kez vitrinli bir mekanın teşhir estetiği üzerinde kafa yoran Özsoy, çalışmaları ile izleyenler arasında farklı bir iletişim kurmayı amaçlıyor. Bu amacına da ulaşıyor sanatçı. Uzak mesafeden de algılanan organik formlar, aynı zamanda yere yerleştirilen aynalara farklı açılardan yansıyor ve mekanın tabanında varlık bulan izdüşümleriyle, izleyiciye oyunsal bir görsel deneyim yaşatıyorlar.
Öznur Güzel Karasu
Aralık 2010
Malzemede boşluk yaratmaktan ziyade, boşluğa kütleyle müdahale ediyor Günnur Özsoy. Bir tür uzam oyunu onunki! Pürüzsüz, parlak yüzeyli, kıpkırmızı kütleler yerçekimini altüst edercesine havada uçuşuyorlar. İrili ufaklılar. Rengarenk bir dünyanın imgeleri gibi her biri.
Biçimsel ve konumlanışsal varlıklarıyla kendilerini hemen fark ettiren bu heykeller, fark ettiklerini de hissettiriyorlar. Bir yandan görünürken, diğer yandan “seni görüyorum” diyorlar.
Bir nesne nasıl görür peki? Bir nesne nasıl söz söyler? O nesneyle temas edenler, onun aurasına dahil olabiliyorlarsa eğer, nesne bir bakıma yaşıyor demektir; varlığını hissettiriyor, yaşamda yer buluyordur. Sanat nesnesi için ise bu biraz daha zor olabiliyor kimi zaman. Hayatımızda olması zorunlu olmayan sanat nesnelerinin, başka herhangi bir nesneye göre hayata dahil olması daha karmaşık bir sürecin sonucunda gerçekleşebiliyor. Ama Günnur Özsoy heykeli kolaylıkla giriyor dünyalarımıza.
Bu kez vitrinli bir mekanın teşhir estetiği üzerinde kafa yoran Özsoy, çalışmaları ile izleyenler arasında farklı bir iletişim kurmayı amaçlıyor. Bu amacına da ulaşıyor sanatçı. Uzak mesafeden de algılanan organik formlar, aynı zamanda yere yerleştirilen aynalara farklı açılardan yansıyor ve mekanın tabanında varlık bulan izdüşümleriyle, izleyiciye oyunsal bir görsel deneyim yaşatıyorlar.
Öznur Güzel Karasu
Aralık 2010
'Seni Görüyorum'
22 Aralık 2010 – 20 Şubat 2011
Pg ArtSpace
Bronz, mermer, alüminyum, polyester ve keçeyi dahil ettiği organik formdaki heykelleriyle tanıdığımız Günnur Özsoy 22 Aralık’tan itibaren Pg ArtSpace’te...
Vitrinli mekanın teşhir estetiği üzerine düşünen Günnur Özsoy, Pg ArtSpace’in vitrini üzerinden eserleri ve izleyiciler arasında farklı bir iletişim yaratmayı amaçlıyor. İşlerini Kemerburgaz Country Life inşaat alanında yer alan Pg ArtSpace için özel olarak tasarlayan sanatçının kırmızı polyesterden ürettiği heykelleri izleyicileri uzaktan da etkisi altına almayı başarıyor. Tavandan sallandırılan ve adeta uçuyormuş gibi algılanan parlak, pürüzsüz yüzeyli organik formların imgeleri yere yerleştirilen aynalara farklı açılardan yansıyorlar. İşlerin mekanın tabanında varlık bulan izdüşümleri izleyiciye oyunsal bir görsel deneyim yaşatıyor.
1969 Ankara doğumlu Günnur Özsoy, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümünü bitirdi. Londra’da gümüş işçiliği ve mücevher tasarımı eğitimi aldıktan sonra, bir dönem takı tasarımı yaptı ve sonrasında plastik sanatlar alanına yöneldi. 1993 yılından itibaren birçok kişisel ve karma sergi gerçekleştirdi.
Mithat Şen "Oluş-Bozuluş"
Mithat Şen
“oluş - bozuluş”
Pg Art Gallery
2 Aralık - 30 Aralık 2010
2 Aralık - 30 Aralık 2010
Pg Art Gallery, 2010 yılını Mithat Şen’in “oluş-bozuluş” sergisiyle sonlandırıyor. Altı yıl aradan sonra yeniden Pg Art Gallery’de izleyicilerle buluşuyor sanatçı.
Mithat Şen sanat tarihinin kemikleşmiş konusu ‘beden’i ele alırken tekrarlara dayalı bir performans gerçekleştirmektedir adeta. Bu sürecin içinde tek bir beden fikrini kaybeder, tüm bedenlerin toplamı içinde eriyerek sınırları zorlamayı öğrenir. Bedeni imgeselleştirerek okumaya ve onu parçalayarak deneyimlemeye girişen sanatçı hücrenin var oluş biçimi üzerine sorular üretir. Doğayı, başlangıcı bedende arar…
Hepsi birbirinden farklı bir ritim taşıyan bu yinelenen imgeler, yaşayan organizmalar gibi yer değiştirir adeta. Şen’in resimlerinde karşılaştığımız asıl şey, insan gövdesinin kendini yeniden düzenlemesi, iyileştirmesidir. Çünkü her dönüşüm, içinde yeni olanın heyecanını barındırmaktadır. Bir yandan beden dilinin dışavurumunu tüm saldırganlığıyla sezdirir, ancak bu imgeler bir o kadar da saklıdır; kendi görüntüsüne benzemeyen algımızı zorlayan bir tavrı vardır. Her şey kendi gördüklerimizde, yani içimizde mi saklıdır?
1981’de DTGSYO Resim Bölümü’nden mezun olan Mithat Şen, ilk kişisel sergisini 1984’te İstanbul’ da gerçekleştirdi. Çok sayıda kişisel ve karma sergide yer alan sanatçı, 1990’da 44. Venedik Bienali’ne katıldı.
Sergi Pazartesi hariç her gün 11.00 – 19.00 saatleri arası izlenebilir.
Ayşegül Sönmez'in Radikal'deki Yazısı: 'Sanat Fuarında Eleştirel Bir Tur'
"Fuarı gezmeye üst kata göre daha az spekülatif olan ikinci kattan başlayalım. Amstderdam’lı genç galeri Upstream, Macar galeri Nessim, İranlı Etemad, Berlin’li Caprice Horn ve Piartworks’un ikinci yeri bu katta.
Caprice Horn, fuarın en ilginç sanatçı topluluklarından birini ağırlıyor. Jeff Koons ve Chapman kardeşlerin de desteklediği Berlin’li ünlü grup Anonim Sanatçılar burada. Anonim Sanatçılar topluluğu, uzun bir süredir sanatçıya değil, sanata dikkat çekmek için, isimlerini saklıyorlar. Şimdiden Banksy gibi gizemli, haleli sanatçılara bayılan İngiltere’de tanınmayı başardılar. Saatchi koleksiyonu başta olmak üzere pek çok koleksiyona dahil edildiler.
Basel fuarından tanıdık isimler
Piartworks’ün giriş katındaki sergisi, bu alt katta Juan Botella Lucas’la devam ediyor. Malzemeye büyük bir mizahla yaklaşan ve onu adeta yoğuran Lucas, geçtiğimiz Basel Scope’da gördüğümüz sünger ve pırıltılı boncuklu işlerinden birini yapmış. Artane de bu katta Chris Jordan’ın çevreye duyarlı işleriyle yer alıyor. Jordan resimlerinde soyu tükenmekte olan hayvanlara dikkat çekiyor.
Üst kata yavaş yavaş yönelirken merdivenlerde Mübin Orhon’ın 1972 tarihli bir işi size eşlik edecek. Üst kat turunuza, Galeri Baraz’la; Ahmet Güneştekin’in anıtları ve Halil Altındere’nin büyük sansasyon yaratması beklentisi Bağdat’tan dönen video işinin önünden geçerek başlayabilirsiniz. Heybetli cüssesiyle bu kez bir sanat tacirinden çok anıtlar kurulu başkanına benzeyen Baraz’a selam vermeyi eksik etmeyerek...
Sanki Los Angeles galerisi
Dirimart, geçen yıl tam da Galerist’in olduğu yerde, Galerist’in olduğu gibi ulusaşırı bir çıkış yapıyor. Paul Morrison, Peter Kogler, Edwin Schaefer gibi çok iyi tanınan uluslararası isimlerle, beyaz zemini ve aydınlatmasıyla İstanbullu’dan çok Los Angeles’lı bir galeriyi andırmaya çabalıyor. Herkes İstanbullu olmaya çalışırken bu gayreti anlaşılır gibi değil.
Hemen onun yanındaki Casa Dell’Arte’de durmanız gerek. Hem de uzun uzun… Galeri üç kadın sanatçı, İpek Duben, Şükran Moral ve Azade Köker’le fuarın en feminist ve risk alan galerisi… Azade Köker’in epik işleri ve incelikli, bir dantel gibi ördüğü, feminen, yatay uzun, politik ve estetik tuvalleri tek kelimeyle şahane. Şükran Moral’ın Mardin’in bir köyünde video performans icabı üç erkekle aynı anda evlendiği videosu ve fotoğrafları hemen onun yanında. Moral her zamanki gibi saldırgan ve tutarlı. Öfkeli ama nazik. Feminist ve savaşçı. İpek Duben’le yan yana olması farklı üretimlerin altını çizmesi bakımından anlamlı. Büyük zorluklarla getirilen Aksanat’taki Sylvie Fleury’nin dev mantarlarının önünde dinlenmeye daha var...
80’lerin kült isimleri
Galeri Deschler’e gidip 1980’lerin kült isimleri neo-ekspresyonist Rainer Fetting ve Salome’nin tadını çıkarmadan önce Artsumer’deki Kemal Seyhan’lara bakmalı. Seyhan’ın, günleri, haftaları biriktirdiği tuvalleri bu kez çok renkli ve yine sadece kendileri gibi. Selma Gürbüz’ün de yer aldığı Rosse Issa galerisinde Ayman Baalbaki’nin tuvali, fuarın güçlü işlerinden. Baalbaki iki yıl önce Kasa Galeri’ye yine politik resimleriyle konuk olmuştu. Ankaralı Siyah Beyaz galerisi Osman Dinç solosuyla yapılmamışı yapıyor: Tercihini tek bir kişiden kullanarak fuarın dikkat çekmek isteyen, mümkün olduğu kadar fazla iş göstermeye çalışan galerilerinden tek celsede ayrılıyor.
Galeri Nev ise Serkan Özkaya, Erdağ Aksel, İnci Eviner, Nazif Topçuoğlu ve Murat Morova’nın fırından yeni çıkmış işleriyle her zamanki mütevazı ve derinlikli çizgisini muhafaza ediyor. Daire Sanat’ta Gül Ilgaz’ı görmek güzel bir sürpriz. Olcay Art da Barış Sarıbaş ve Devrim Erbil’le fuara katılmış. Sarıbaş’ın boyayla haşır neşir olduğu, fotoğraf çeken figürü mümkün olduğunca kapatmaya çalıştığı son dönem tuvalleri umut vaat ediyor.
Çağla Cabaoğlu, Shanghai fuarından sonra burada. Standında, bu yıl fuarın onur ödülünü kazanan Hüsamettin Koçan’ın son dönem resimleri, Yaşam Şaşmazer’in yeni oyduğu heykelleri ve İsmet Doğan var.
Andy Warhol 85 bin euro
Frank Pages galeride fuarın tek Andy Warhol’u var. 85 bin euro’ya Warhol’un eliyle çizdiği bir Joseph Beuys portresi bu. Bu galeride fotoğraftan (ne kadar çabuk) sıkılıp da heykel yapan Mehmet Günyeli ve Burcu Perçin’in işlerinin yanı sıra bir başka sürpriz isim Gao Xingjian bulunuyor. Nobel ödüllü edebiyatçı son derece narin, pirinçten kağıt üzerine mürekkep çalışmalarıyla burada. (Son öğrendiğim bir bilgiyi de sizinle paylaşayım. Ressam Kemal Seyhan, Viyana’da yaşarken Gao’nun 1983 tarihli Otobüs Durağı oyununun sahne tasarımını yapmış.)
Karamustafa’nın eski resimleri
Geçen yıl gözlerimizin aradığı Apel, bu yıl yine fuarda. Outlet galerisi de, Rodeo da öyle. Rodeo’da Gülsün Karamustafa’nın 1980’li yıllara ait resimleri sergileniyor. İstanbul Modern, koleksiyonunda bulunan Karamustafa videosunun yakınına sanatçının bu dönem resimleri için acil bir yer açmalı. Galeri Non’da Gökçen Cabadan’ın son dönem işlerini görmek mümkün. Türkiye’nin tek fotoğraf galerisi Elipsis’in sanat tarihsel bir misyonu üstlenerek sergilediği 1990 tarihli orijinal baskı Şahin Kaygun’u mutlaka ziyaret etmeli.
Turu bitireceğimiz Galeri x-ist’e kadar Kemal Tufan’ın kafes içindeki canlı kanaryalarını, alt katta Michael Janssen galerideki Thomas Grünfeld’in meşhur Misfit serisinden, fare ve kuş karışımı “itici” işleriyle birlikte düşünerek incelemeli.
Finalde, x-ist’te Nazım Ünal Yılmaz, Ali Elmacı, Ekin Saçlıoğlu, Ansen Atilla’ya mutlaka bakmalı ama esas dikkat CANAN’a (Canan Şenol). Sanatçı minyatür, animasyon derken iki farklı 1 Mayıs’ı anlattığı ‘Sayfa’ adlı işiyle tamamen ona ait, plastik, güncel bir dilin müjdesini veriyor. Bu iş, CANAN’ın geleneği nasıl içselleştirdiğini göstermesi açısından mükemmel bir örnek. Banu Birecikligil’in resmi de fuarın güçlü pentürlerinden. Duyarlı ve kontrollü boyasıyla Birecikligil, bir viraj almış. Galeride Nalan Yırtmaç’ın da bir işi var. Doğrusu kentli stensilleriyle müze mekanlarını boyamakta tereddüt etmeyen Yırtmaç’tan işini daha anti-konvansiyonel biçimde sergilemesini beklerdim. Bu çok çelişkili olmuş.
Galeri Artist ise her zamanki gibi kendine mahsus, snobluktan uzak, kendince iddialı bir stand hazırlamış. Ömer Uluç’ları sergilemesi çok yerinde lakin o kadar küçük Ömer Uluç’ları nereden bulmuş? Keşke sergilediği 1975 tarihli Frank Stella’nın önüne dev bir Uluç heykeli yerleştirseydi! İkisi iyi anlaşırlardı!
Bu isimleri takibe alın!
Bu yılki fuar hem yerli hem de yabancı keşifler yapmak için fırsatlar yaratıyor. Özellikle Merkür galerisinde Arzu Akgün, Duygu Sözen ve Sabire Susuz’a dikkat. Artsumer’e yeni katılan Ankaralı sanatçı, Mardin bienalinde görünerek keşfedilen Erdal Duman da fuarın heyecan verici enerjilerinden… CDA projects’de seramik piknik tüpüyle Burçak Bingöl’ü ve fevkalade rahat resmiyle Burçin Başar’ı, Çağla Cabaoğlu’ndan Güneş Çınar’ı, PG Art galerisinden Kerem Ozan Bayraktar’ı da takibe almakta fayda var. Filipp Rosbach’dan Alexander König’i ve Kane kardeşleri de öyle. Amsterdam’lı galeri Upstream ve Laura Mars’tan da sanatçı keşfetmek ilerisi için faydalı olabilir. "
Caprice Horn, fuarın en ilginç sanatçı topluluklarından birini ağırlıyor. Jeff Koons ve Chapman kardeşlerin de desteklediği Berlin’li ünlü grup Anonim Sanatçılar burada. Anonim Sanatçılar topluluğu, uzun bir süredir sanatçıya değil, sanata dikkat çekmek için, isimlerini saklıyorlar. Şimdiden Banksy gibi gizemli, haleli sanatçılara bayılan İngiltere’de tanınmayı başardılar. Saatchi koleksiyonu başta olmak üzere pek çok koleksiyona dahil edildiler.
Basel fuarından tanıdık isimler
Piartworks’ün giriş katındaki sergisi, bu alt katta Juan Botella Lucas’la devam ediyor. Malzemeye büyük bir mizahla yaklaşan ve onu adeta yoğuran Lucas, geçtiğimiz Basel Scope’da gördüğümüz sünger ve pırıltılı boncuklu işlerinden birini yapmış. Artane de bu katta Chris Jordan’ın çevreye duyarlı işleriyle yer alıyor. Jordan resimlerinde soyu tükenmekte olan hayvanlara dikkat çekiyor.
Üst kata yavaş yavaş yönelirken merdivenlerde Mübin Orhon’ın 1972 tarihli bir işi size eşlik edecek. Üst kat turunuza, Galeri Baraz’la; Ahmet Güneştekin’in anıtları ve Halil Altındere’nin büyük sansasyon yaratması beklentisi Bağdat’tan dönen video işinin önünden geçerek başlayabilirsiniz. Heybetli cüssesiyle bu kez bir sanat tacirinden çok anıtlar kurulu başkanına benzeyen Baraz’a selam vermeyi eksik etmeyerek...
Sanki Los Angeles galerisi
Dirimart, geçen yıl tam da Galerist’in olduğu yerde, Galerist’in olduğu gibi ulusaşırı bir çıkış yapıyor. Paul Morrison, Peter Kogler, Edwin Schaefer gibi çok iyi tanınan uluslararası isimlerle, beyaz zemini ve aydınlatmasıyla İstanbullu’dan çok Los Angeles’lı bir galeriyi andırmaya çabalıyor. Herkes İstanbullu olmaya çalışırken bu gayreti anlaşılır gibi değil.
Hemen onun yanındaki Casa Dell’Arte’de durmanız gerek. Hem de uzun uzun… Galeri üç kadın sanatçı, İpek Duben, Şükran Moral ve Azade Köker’le fuarın en feminist ve risk alan galerisi… Azade Köker’in epik işleri ve incelikli, bir dantel gibi ördüğü, feminen, yatay uzun, politik ve estetik tuvalleri tek kelimeyle şahane. Şükran Moral’ın Mardin’in bir köyünde video performans icabı üç erkekle aynı anda evlendiği videosu ve fotoğrafları hemen onun yanında. Moral her zamanki gibi saldırgan ve tutarlı. Öfkeli ama nazik. Feminist ve savaşçı. İpek Duben’le yan yana olması farklı üretimlerin altını çizmesi bakımından anlamlı. Büyük zorluklarla getirilen Aksanat’taki Sylvie Fleury’nin dev mantarlarının önünde dinlenmeye daha var...
80’lerin kült isimleri
Galeri Deschler’e gidip 1980’lerin kült isimleri neo-ekspresyonist Rainer Fetting ve Salome’nin tadını çıkarmadan önce Artsumer’deki Kemal Seyhan’lara bakmalı. Seyhan’ın, günleri, haftaları biriktirdiği tuvalleri bu kez çok renkli ve yine sadece kendileri gibi. Selma Gürbüz’ün de yer aldığı Rosse Issa galerisinde Ayman Baalbaki’nin tuvali, fuarın güçlü işlerinden. Baalbaki iki yıl önce Kasa Galeri’ye yine politik resimleriyle konuk olmuştu. Ankaralı Siyah Beyaz galerisi Osman Dinç solosuyla yapılmamışı yapıyor: Tercihini tek bir kişiden kullanarak fuarın dikkat çekmek isteyen, mümkün olduğu kadar fazla iş göstermeye çalışan galerilerinden tek celsede ayrılıyor.
Galeri Nev ise Serkan Özkaya, Erdağ Aksel, İnci Eviner, Nazif Topçuoğlu ve Murat Morova’nın fırından yeni çıkmış işleriyle her zamanki mütevazı ve derinlikli çizgisini muhafaza ediyor. Daire Sanat’ta Gül Ilgaz’ı görmek güzel bir sürpriz. Olcay Art da Barış Sarıbaş ve Devrim Erbil’le fuara katılmış. Sarıbaş’ın boyayla haşır neşir olduğu, fotoğraf çeken figürü mümkün olduğunca kapatmaya çalıştığı son dönem tuvalleri umut vaat ediyor.
Çağla Cabaoğlu, Shanghai fuarından sonra burada. Standında, bu yıl fuarın onur ödülünü kazanan Hüsamettin Koçan’ın son dönem resimleri, Yaşam Şaşmazer’in yeni oyduğu heykelleri ve İsmet Doğan var.
Andy Warhol 85 bin euro
Frank Pages galeride fuarın tek Andy Warhol’u var. 85 bin euro’ya Warhol’un eliyle çizdiği bir Joseph Beuys portresi bu. Bu galeride fotoğraftan (ne kadar çabuk) sıkılıp da heykel yapan Mehmet Günyeli ve Burcu Perçin’in işlerinin yanı sıra bir başka sürpriz isim Gao Xingjian bulunuyor. Nobel ödüllü edebiyatçı son derece narin, pirinçten kağıt üzerine mürekkep çalışmalarıyla burada. (Son öğrendiğim bir bilgiyi de sizinle paylaşayım. Ressam Kemal Seyhan, Viyana’da yaşarken Gao’nun 1983 tarihli Otobüs Durağı oyununun sahne tasarımını yapmış.)
Karamustafa’nın eski resimleri
Geçen yıl gözlerimizin aradığı Apel, bu yıl yine fuarda. Outlet galerisi de, Rodeo da öyle. Rodeo’da Gülsün Karamustafa’nın 1980’li yıllara ait resimleri sergileniyor. İstanbul Modern, koleksiyonunda bulunan Karamustafa videosunun yakınına sanatçının bu dönem resimleri için acil bir yer açmalı. Galeri Non’da Gökçen Cabadan’ın son dönem işlerini görmek mümkün. Türkiye’nin tek fotoğraf galerisi Elipsis’in sanat tarihsel bir misyonu üstlenerek sergilediği 1990 tarihli orijinal baskı Şahin Kaygun’u mutlaka ziyaret etmeli.
Turu bitireceğimiz Galeri x-ist’e kadar Kemal Tufan’ın kafes içindeki canlı kanaryalarını, alt katta Michael Janssen galerideki Thomas Grünfeld’in meşhur Misfit serisinden, fare ve kuş karışımı “itici” işleriyle birlikte düşünerek incelemeli.
Finalde, x-ist’te Nazım Ünal Yılmaz, Ali Elmacı, Ekin Saçlıoğlu, Ansen Atilla’ya mutlaka bakmalı ama esas dikkat CANAN’a (Canan Şenol). Sanatçı minyatür, animasyon derken iki farklı 1 Mayıs’ı anlattığı ‘Sayfa’ adlı işiyle tamamen ona ait, plastik, güncel bir dilin müjdesini veriyor. Bu iş, CANAN’ın geleneği nasıl içselleştirdiğini göstermesi açısından mükemmel bir örnek. Banu Birecikligil’in resmi de fuarın güçlü pentürlerinden. Duyarlı ve kontrollü boyasıyla Birecikligil, bir viraj almış. Galeride Nalan Yırtmaç’ın da bir işi var. Doğrusu kentli stensilleriyle müze mekanlarını boyamakta tereddüt etmeyen Yırtmaç’tan işini daha anti-konvansiyonel biçimde sergilemesini beklerdim. Bu çok çelişkili olmuş.
Galeri Artist ise her zamanki gibi kendine mahsus, snobluktan uzak, kendince iddialı bir stand hazırlamış. Ömer Uluç’ları sergilemesi çok yerinde lakin o kadar küçük Ömer Uluç’ları nereden bulmuş? Keşke sergilediği 1975 tarihli Frank Stella’nın önüne dev bir Uluç heykeli yerleştirseydi! İkisi iyi anlaşırlardı!
Bu isimleri takibe alın!
Bu yılki fuar hem yerli hem de yabancı keşifler yapmak için fırsatlar yaratıyor. Özellikle Merkür galerisinde Arzu Akgün, Duygu Sözen ve Sabire Susuz’a dikkat. Artsumer’e yeni katılan Ankaralı sanatçı, Mardin bienalinde görünerek keşfedilen Erdal Duman da fuarın heyecan verici enerjilerinden… CDA projects’de seramik piknik tüpüyle Burçak Bingöl’ü ve fevkalade rahat resmiyle Burçin Başar’ı, Çağla Cabaoğlu’ndan Güneş Çınar’ı, PG Art galerisinden Kerem Ozan Bayraktar’ı da takibe almakta fayda var. Filipp Rosbach’dan Alexander König’i ve Kane kardeşleri de öyle. Amsterdam’lı galeri Upstream ve Laura Mars’tan da sanatçı keşfetmek ilerisi için faydalı olabilir. "
Contemporary @ b405
Taiwan'da "Tricycle" heykeli...
New York'ta yaşayan ve çalışan sanatçımız Ayşe Wilson'ın Contemporary Istanbul'da sergilenecek son serisi hazır!
İşte "Jackie O.", onun meşhur "İnci Kolye"si ve "Kokteyl Kadınları"...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)